Untitled Document KIRKBEŞİNCİ MEKTÛB

 

Bu mektûb, yine nakîb seyyid şeyh Ferîde “rahmetullahi aleyh” yazılmışdır. Kendine teşekkür etmekde ve insanın muhtâc yaratıldığını, Ramezân-ı şerîfi, orucu ve nemâzı bildirmekdedir:

Allahü teâlâ sizi, çok kıymetli olan dedelerinizin yolundan ayırmasın! Sonu pişmânlık olan işlere karışdırmasın! Âmîn. Allahü teâlâyı sevenler, Allahü teâlâ ile berâberdir. Çünki, hadîs-i şerîfde, (İnsan, sevdiği kimse ile berâberdir)  buyuruldu. İnsanın aslı, rûhudur. Rûhun beden ile birleşmesi, Allahü teâlâ ile olmasına biraz mâni’ olmuşdur. Bedenden ayrılıp, bu karanlık yerden kurtulunca, Rabbi ile berâber, Ona yakîn olur. Bunun için, (Ölüm, sevgiliyi sevgiliye kavuşduran bir köprüdür)  buyuruldu. Ankebût sûresinin, (Allahü teâlâya kavuşmak istiyene, o vakt, elbette gelmekdedir)  meâlindeki beşinci âyeti, Onun âşıklarına tesellî olmakdadır. Fekat, büyüklerin huzûru, sohbeti ile şereflenmiyen zevallıların hâli harâbdır. Büyüklerin rûhlarından istifâde edebilmek için de şartlar vardır. Herkes bu şartları yerine getiremez. Bütün ni’metlerin sâhibi olan Allahü teâlâya hamd olsun ki, bu korkunç hâdise ve başımıza gelen vahşîce hücûmlar karşısında, kimsesi olmıyan bu fakîrlerin imdâdına yine, din ve dünyânın efendisinin “sallallahü aleyhi ve sellem” Ehl-i beyti yetişmekdedir. Bu sûretle büyüklerin yolu bozulmakdan kurtuldu. Feyzleri kesilmekden korundu. Evet, bu mubârek yol, memleketde gizli kalmış ve yolcuları, hemen yok gibi olmuşdu. Ehl-i beytin açdığı yol olduğundan, ta’mîrinin, temizlenmesinin de, Ehl-i beyt tarafından yapılması yakışırdı. Başkalarına ihtiyâc olmaması lâzım idi. Ehl-i beytin bu hizmetine şükr etmek, bu fakîrlere lâzım olduğu gibi, bu devlete şükr etmek, onlara da lâzımdır. İnsanların, bâtını cem’ etmesi [kalbini, rûhunu toparlayıp, Allahü teâlâdan başka, hiçbirşeye bağlanmaması] lâzım olduğu gibi, zâhirde birleşmek, yardımlaşmak da lâzımdır. Hattâ, bu topluluk, berâberlik, dahâ önce lâzımdır. Çünki, bütün mahlûklar içinde, en muhtâc olan insandır.

İnsanların, çok muhtâc olmasına sebeb, insanda herşey bulunduğu içindir. Bunun için, herşeyin muhtâc olduklarının hepsi, insana lâzımdır. İnsan muhtâc olduğu şeye bağlanır. O hâlde, insanların bağlılığı, başkalarının bağlılıklarından dahâ çokdur. Her bir bağlılık, insanı, Allahü teâlâdan uzaklaşdırır. Bundan dolayı, Allahü teâlâdan en uzak olan, en mahrûm kalan mahlûk, insandır. Fârisî  iki beyt tercemesi:

Mahlûkların en üstünü insandır,
yüksek makâmdan mahrûm da odur.

Eğer, toparlanıp, geri dönmezse,
ondan dahâ mahrûm, yokdur kimse.

Hâlbuki, insanın, her mahlûkdan, dahâ üstün olmasına sebeb de, yine herşeyin, kendisinde bulunmasıdır. Herşeyi kendinde topladığı içindir ki, insanın aynası mükemmeldir. Bütün mahlûkların aynalarında görünenlerin hepsi, yalnız onun aynasında, bir arada görünmekdedir. Bunun için de insan, mahlûkların en iyisi olmuşdur. Mahlûkların en muhtâcı, en mahrûmu, en kötüsü de, yine bu sebebden insandır. Bunun içindir ki, Muhammed “aleyhissalâtü vesselâm” gibi bir Peygamber insandır ve Ebû Cehl gibi bir mel’ûn da insandır.

Bu fakîrlerin, bir araya toplanmasına, Allahü teâlânın sebeb kıldığı, büyük ni’met, şübhe yok ki, sizsiniz. Bâtınların cem’ıyyeti de, sizin sâyenizdedir. Elbette, (Evlâd, babası gibi olur) müjdesine bakarak, bütün ümmîdler sizdedir.

Lutf etdiğiniz kıymetli mektûb, bizleri mubârek Ramezân ayında şereflendirdi. Bunun için, bu büyük ayın üstünlüklerinden birkaç satır yazmak hâtırıma geldi:

Mubârek Ramezân ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nâfile nemâz, zikr, sadaka ve bütün nâfile ibâdetlere verilen sevâb, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir orucluya iftâr verenin günâhları afv olur. Cehennemden âzâd olur. O oruclunun sevâbı kadar, ayrıca buna da sevâb verilir. O oruclunun sevâbı hiç azalmaz. Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafîfleten, onların ibâdet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de afv olur. Cehennemden âzâd olur. Ramezân-ı şerîf ayında, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, esîrleri âzâd eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibâdet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasîb olur. Bu aya saygısızlık edenin, günâh işliyenin bütün senesi, günâh işlemekle geçer. [Bu ayı fırsat bilmelidir.] Elden geldiği kadar ibâdet etmelidir. Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, âhıreti kazanmak için fırsat bilmelidir. Kur’ân-ı kerîm, Ramezânda indi. Kadr gecesi, bu aydadır. Ramezân-ı şerîfde, iftârı erken yapmak, sahûru geç yapmak sünnetdir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bu iki sünneti yapmağa çok önem verirdi. İftârda acele etmek ve sahûru gecikdirmek, belki insanın aczini, yiyip içmeğe ve dolayısı ile herşeye muhtâc olduğunu göstermekdedir. İbâdet etmek de zâten bu demekdir.Hurma ile iftâr etmek sünnetdir. İftâr edince, (Zehebez-zama’ vebtellet-il urûk ve sebet-el-ecr inşâallahü teâlâ)  düâsını okumak, terâvîh kılmak ve hatm okumak mühim sünnetdir.
Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce müslimân afv olur, âzâd olur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytânlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Allahü teâlâ, bu mubârek ayda Onun şânına yakışacak, kulluk yapmağı ve Rabbimizin râzı olduğu, beğendiği yolda bulunmağı, hepimize nasîb eylesin! Âmîn.

[Oruc tutmak güç olan yerlerde, oruc tutanlara ve din düşmanlarının yalanlarına aldanmayıp, oruclarını bozmıyanlara, dahâ çok sevâb verilir. Ramezân-ı şerîf ayı, islâm dîninin nâmûsudur. Âşikâre oruc yiyen, bu aya hurmet etmemiş olur. Bu aya hürmet etmiyen, islâmiyyetin nâmûs perdesini yırtmış olur. Nemâz kılmıyanın da, oruc tutması ve harâmlardan kaçınması lâzımdır. Bunların orucu kabûl olur ve îmânları olduğu anlaşılır.]